Kişilik gelişiminde bebeklik, çocukluk ve ergenlik dönemleri ayrı ayrı önemlidir. Bu dönemlerde ihtiyaçlarla, duygularla ve yaşananlarla yavaş yavaş kişilik şekillenir. Dolayısıyla, çevreyle, yakınlarla ve en önemlisi anne – baba ile ilişkiler büyük rol oynar ve kişiliğin gelişimi hayat boyu devam eder.

Çevresel koşullarla ya da ilişkilerdeki hayat zorluklarıyla uğraşırken ailenin her üyesinin yaşanan sorunu fark etmesi, çözüm için sorumluluk almaya karar vermesi, harekete geçmek için desteklenmesi ve güçlendirilmesi çok önemlidir. Bütüncül bir yaklaşımla tüm ailenin değerlendirilmesi ve bilgilendirilmesi sağlanmalıdır.

Her aile çocuğuna, gelişimi için elinden gelen tüm imkanları, en uygun ortamı sağlamaya çalışır. Fakat bazen bu süreçte pürüzler çıkabilir, ahenk bozulabilir. Bazen de ahengin bozulmaması için bilgilenmek, önlemler almak ya da çocukların yaş dönemlerinin özelliklerini öğrenmek gerekir.

Böyle zamanlarda görüşmek, ahengi beraberce tekrar yakalamak ve korumak dileğiyle…

14 Aralık 2012 Cuma

Miras


Anne - baba olmak, bir çocuk büyütmek ciddi bir sorumluluk. 

Çocuğuna belli değerleri kazandırmak, belli şeyleri öğretmek istiyor anne babalar. Bir yandan da "ben yanlış yaptım, o bu yanlışları yapmasın"; "ben zorlandım, o buralarda zorlanmasın" diyorlar... 

Belki de farkında değiller; yapılan hataların, çekilen zorlukların bazılarının öğrendiğimiz değerlerden kaynaklandığının, yapılırken hiç de hata gibi durmadığının, hatta tek doğruymuş gibi göründüğünün. 

Leyla Navaro'nun ilişkilerde bağlılığı ve bağımlılığı anlattığı "Tapınağın Öbür Yüzü" adlı kitabında Lerner'dan şöyle bir alıntı var (s.94) :
Annenin kendi gelişimini sağlayamadığı, hayatını doyumlu yaşayamadığı sorunlu evliliklerde, kızlar annelerine sadakat duygusuyla edilgin/bağımlı davranışlar gösterip kendi gelişimlerini engeller. Çünkü bir anlamda ayrı ve farklı olmak veya mutsuz bir annenin kızı olarak, kendini mutlu etmek adeta anneye ihanet etmektir. Kızlar, annelerinin küçük kızı olmaya devam ederek annelerinin anneliklerini devam ettirir, böylelikle annenin duygularını koruma altına alırlar.
(...) bu tür sınırlamaların oluşması için, anneyle kız arasında çok yakın, mükemmel, hatta sevgi dolu bir ilişki olmasına gerek yoktur.Mesafeli, kızgın, çatışmalı ilişki içinde olan anneler ve kızlar arasında bu alt dinamik yürürlüktedir.
Bu alıntının doğruluk payı çok yüksek bence.
Ama babaları ve erkek çocukları kapsamayışıyla belki eksik biraz.
Ailede öğrenilen bazı kurallar o kadar net, tartışılmaz ve değişmez ki... Kişi ihtiyaçlarını fark edip bunları karşılamaya odaklanmamışsa otomatik olarak "öğrenilmiş" ihtiyaçları doğrultusunda, kendisi ne istediğini bilmeden davranabiliyor.

Aynen bu şekilde bir mirası devralıyor her çocuk. Boşanmaya, başka bir şehirde okumaya/yaşamaya karar verirken; dolandırılınca, aldatılınca, üzülünce, hayal kırıklığı yaşayınca; kısacası her kararında ve her stresli durumda
  • Eğer bir şekilde farkındalığını yükseltirse onunkisi yeni bir hikaye oluyor.
  • Ya da hiç farkına bile varmadan mirası sakladığı yerden çıkarıyor ve kullanmaya başlıyor. Başka birisi olma, yeni bir hikaye yazma şansı kaçıp gidiyor...